27 Ekim 2014 Pazartesi

Demokrat Parti (DP) GİK Üyesi, Siyaset Plânlama Kurulu Başkanı ve DEMOKRATRLAR KULÜBÜ Yönetim Kurulu Üyesi; Doç. Dr. Mehmet ÖZDEMİR'in Basın Açıklaması

“Diyarbakır ‘Ziya Gökalp Müzesi’nin yakılması, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin kundaklanmasıdır”

Doç Dr. Mehmet ÖZDEMİR
PKK’nın ve bağlı örgütlerin HDP kanalıyla yaptığı “başkaldırı” çağrısı üzerine 6-7 Ekim tarihlerinde uyguladıkları vahşet, henüz tüm boyutlarıyla değerlendirilmemiştir. Resmi (yasal) ve gayri resmi (üzerine gidilmemesi) sansür uygulamalarıyla bu ciddi isyan hareketinin üstü örtülmeye çalışılmaktadır. Bu isyan hareketi, tarihteki en önemli “Kürt isyanı”dır. Daha evvelki başkaldırılar hep mevzii (lokal) kalmışken, bu hareket bütün Türkiye’ye yayılmak istenmiştir. Bu isyan KCK’nın “Cemaheriyeler”, “kantonlar” stratejisinin de uygulanmasıdır.
Katil ve yağmacı çapulcuların eylemi basit bir cinayet, linç, yağma, soygun, yakıp yıkma değildir. Bilinçli, planlı, programlı bir “iç savaş” niteliğindedir. Bu son derece bilinçli hareketin amacını en net bir şekilde ortaya koyanZiya Gökalp’in müze evinin yakılması, eşyalarının talan edilmesidir.
Bu bir tesadüf değildir.
Bir kültür, düşünce ve eylem adamı olan Ziya Gökalp, Türkiye Cumhuriyeti’nin de en önemli ideolojik mimarıdır.
“Atatürk’ün fikirlerinin babası”
Büyük Atatürk’ün “Hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir” dediği Gökalp, Atatürk’ün partisinin programını yazan kişidir.
İttihat ve Terakki Fırkası’nda ve hükümetlerinde “Milli Kültür Politikası”nı başlatan ve ideologluğunu yapan Gökalp, Malta sürgününden sonra, Atatürk’ün isteği üzerine Büyük Millet Meclisi’nin 2. seçim döneminde Diyarbakır Milletvekili olmuştur.
Cumhuriyet Halk Fırkası, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin yerine tek teşkilat olarak ortaya çıktıktan sonra bu partiye katılan Gökalp; partinin ve yeni Türkiye’nin fikri tabanını oluşturacak prensipler üzerinde çalışmıştır.
“Halk Fırkası”nın 6 okuna kaynak teşkil eden aslında Gökalp’in 12 ilkesidir. Gökalp bu ilkeleri “Doğru Yol, Hakimiyeti Milliye ve Halk Fırkası Umdelerinin Tasnif, Tahlil ve Tefsiri” adlı çalışmasıyla açıklamıştır. Ayrıca “Fıkra nedir?”, “Yeni Türkiye’nin Hedefleri”, “Milli Türkiye ve Maarif Meselesi”, “Türk Devleti’nin Tekamülü” gibi eserleriyle yeni Türkiye’nin düşünce temellerini inşa etmiştir.
Diyarbakır’ın yetiştirdiği bu büyük Türk düşünürünün evinin yakılması ve eserlerinin, mirasının yağmalanması tam bir nokta atışıdır. Hedef Gökalp’le birlikte tamamen Türkiye Cumhuriyeti’dir. Diyarbakırlılar yetiştirdikleri bu mümtaz insanın, manevi şahsiyetine yapılanlar için ne kadar utansa azdır.
“Türk kuvvetli olursa, her mazlum olan milleti kurtarır”
Çeşitli bahane ve sudan sebeplerle, güya mazlum akrabalarını savunmak için ortaya çıkan vahşiler, daha evvelki isyanlarda olduğu gibi emperyalizmin emrinde birer maşadır. Daha önce de Kürtçülük bahanesiyle kendi insanlarını da felakete sürüklemişlerdi. Bu Türklük ve Türkiye düşmanları, kendi “akrabalarının” geçmişte de gerçek hamilerinin Türkiye olduğunu bilmiyorlar mı?
Bunu Gökalp çok net bir şekilde göstermişti: “Hatta ben olsaydım Kürt, Arap, Çerkez/ ilk gayem olurdu. Türk Milleti!/ Çünkü Türk kuvvetli olursa mutlak/ kurtarır her İslam olan milleti..” Amaç Türkiye’yi güçsüz bırakmaktır.
AKP hükümetleri isyancı Kürt unsurlara 12 yıldır taviz üzerine taviz vermiştir. Her tavizle birlikte biraz daha şımarmalarına sebep olmuştur. Bu olayların mutlaka gerektiği gibi üzerine gidilmesi, müsebbiplerinden yargıda hesap sorulması gerekir. Maalesef görüyoruz ki bunun tam aksi yapılıyor. Eşkıya başına yeni tavizler konuşuluyor. 6-7 Ekim olaylarına sebep olanlar cezalandırılmak bir yana, sanki ödüllendirilmek isteniyor.
Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak, temellerini dinamitlemek isteyenlerden mutlaka hesap sorulacaktır. Hesap sormayanlardan da hesap sorulacaktır.
Mehmet Özdemir; Demokrat Parti (DP) GİK Üyesi, Siyaset Planlama Kurulu Başkanı
***
İsyancıların, sözde IŞİD; Esasta Ayn-el Arap  hezimetini protesto bahanesiyle Ülkemizi alçakça, kalleşçe ve düşmanca talan ederek yağmalamalarına (Hükümet kuvvetleri ve Diyarbakır belediyesi) seyirci kalındı…

IŞİD bahanesiyle düzenlenen izinsiz gösterilerde eylemcilerin saldırdığı bin 113 binadan 212′sinin eğitim kurumu olması dikkati çekti.
IŞİD bahanesiyle düzenlenen izinsiz gösterilerde, eğitim ve kültür kurumları da eylemcilerin hedefi oldu. Gösterilerde en ağır bilançonun yaşandığı iller arasındaki Diyarbakır ile Mardin’de saldırılan 70 okuldan 15′i kullanılamaz hale geldi.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 6 Ekim’de, Kobani’de (Ayn el Arap) yaşananlara karşı bütün uluslararası kurumların, demokratik kitle, emek ve meslek örgütlerinin harekete geçmesi gerektiği yönündeki çağrısının ardından IŞİD terör saldırıları bahane edilerek 35 ilde gösteriler başladı.
İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın iki gün önce açıkladığı resmi rakamlara göre, sivil ve polis araçlarına yapılan saldırıların yanı sıra gösterilerde 25 kaymakamlık binası, 67′si emniyet, 29′u siyasi parti, 212′si okul olmak üzere bin 113 bina da hasar gördü. Çok sayıda kentte okul binaları molotofkokteyli atılarak yakıldı. Öte yandan Diyarbakır, Siirt ve Muş’un Varto ilçesindeki müze, kültür merkezi ve kütüphaneler de saldırıların hedefi oldu.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, yakılan okullara ilişkin tepkisini İstanbul’da yaptığı açıklamayla ortaya koymuştu. Avcı, olaylara ilişkin değerlendirmesinde, “Bir kere daha hatırlatıyoruz. Bu tür terör girişimleriyle Türkiye’de ve o bölgede eğitimin önünü kesemezler. O halk çocuklarının eğitimini engelleyemezler. Bir kere daha şiddetle kınıyoruz. Eğitim kurumlarını kundaklamak halk düşmanlığıdır. Bununla eğitimin önünü kesemezler, biz o okulların daha iyisini yaparız” demişti. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Basın Müşavirliği ve çeşitli illerdeki il milli eğitim müdürlerinden alınan bilgiye göre, özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki illerde bulunan eğitim kurumları, saldırıların hedefi haline geldi. Saldırılar, genellikle molotofkokteyli ve taş atılarak gerçekleşti. Okulların önemli bölümü, çıkan yangınlar sonucu kullanılamaz hale geldi. Buna göre, Tunceli merkezde gösterilerin başlamasından bugüne kadar 2 okul ve bir spor salonuna Molotof kokteylli ve taşlarla saldırı düzenlendi.
Camları kırılan ve idari bölümlerinde yangın çıkan okullar ile spor salonunda 140 bin liralık hasar meydana geldi. İl Milli Eğitim Müdürlüğü, söz konusu binalarda onarım başlattı. Okullarda yarın eğitime başlanması hedefleniyor.
Mersin ve Tarsus’ta 3 okul saldırganların hedefi oldu. Abdullah Günaydın ve Alsancak Lions İlköğretim Okulları ile Tarsus Fen Lisesi göstericilerin saldırısına uğradı. Kundaklanan Tarsus Fen Lisesi, kullanılamaz hale geldi.
DİYARBAKIR VE ŞIRNAK’TA 47 OKULA SALDIRI
Diyarbakır’da ise 34 okula saldırıda bulunuldu. Bunlardan 10′unun, eğitim yapılamaz durumda olduğu belirtildi. Şırnak’ta yaşanan olaylarda 13 eğitim kurumu saldırıya uğradı. Yakılan Silopi Milli Eğitim Müdürlüğü binası kullanılamaz hale geldi.
İl Milli Eğitim Müdürü Ahmet Alagöz, ağır hasar gören okullar için bin 500 sıra ve masa sipariyi verdiklerini belirterek, “Binalarda onarım çalışmalarına başlandı. En kısa sürede bu kurumlarda eğitim öğretime yeniden başlanılacak. Bu okullardaki öğrenciler onarım çalışmaları tamamlanana kadar yakın okullarda eğitim görecek” açıklamasını yaptı. Saldırganların hedefinde Adıyaman’daki bir okul da vardı. Yetkililer, ilde eğitim öğretimde bir aksama olmadığını bildirdi.
Batman’da 4 okul ile bir öğretmenevine de saldırıda bulunuldu. Bunlardan bir ilkokul ile bir anaokulu kullanılamaz hale geldi.
DİYARBAKIR’DA HASARIN BEDELİ 8 MİLYON LİRA
Diyarbakır Valiliğinden yapılan açıklamada, izinsiz gösterilerde hasar gören 34 okuldan 10′unun kullanılamaz halde olduğu belirtildi. Bu 34 okuldan 6′sının Bağlar, 2′sinin Yenişehir, 11′inin Silvan, 4′ünün Bismil, 1′inin Ergani, 4′ünün Kocaköy, 2′sinin Hani ve 4′ünün Lice ilçesinde bulunduğu ifade edilen açıklamada, okullardaki zararın (inşaat onarımı, bilgisayar ve teknoloji altyapısı, masa, sıra vesair tefrişatlar dahil) yaklaşık 6 milyon lira tutarında olduğu kaydedildi.
Sur ilçesindeki Ziya Gökalp Müzesi’ne 5 gün önce gelen 60-70 kişilik grubun avlunun ahşap kapısını kırdıktan sonra içeri girdiği ve güvenlik görevlisini etkisiz hale getirip müze binasını yanıcı madde kullanarak ateşe verdiği hatırlatılan açıklamada, “14 eser ile 11 kamera ve kayıt cihazının çalındığı binanın tamamen tahrip edildiği, müzenin demirbaşına kayıtlı çok sayıda kitabın yandığı tespit edilmiştir. Diyarbakır Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü teknik personeli tarafından yapılan değerlendirmede restorasyon için tahmini 2 milyon liralık bir ödeneğe ihtiyaç bulunmaktadır” ifadelerine yer verildi.
ŞANLIURFA’DA 19 EĞİTİM KURUMUNDA HASAR
Şanlıurfa’daki izinsiz gösterilerde 19 eğitim kurumu zarar gördü.
İl Milli Eğitim Müdürü Metin İlci, Ceylanpınar’da 6, Suruç’ta 7, viranşehir’de 4 ve Hilvan’da 2 olmak üzere 19 eğitim kurumuna eylemciler tarafından taş ve molotof kokteyli ile saldırı bulunduğunu bildirdi. Okullarda hasar tespit çalışmalarının devam ettiğini belirten İlci, “Eğitimin aksamaması için her türlü tedbiri aldık. Büyük çapta zarar gören okullarda eğitim gören öğrenciler, yakın bir okulda eğitimlerine devam edecek” değerlendirmesinde bulundu.
Bitlis’te ise 8 okula saldırı düzenlenirken, eğitim öğretim faaliyetlerinde aksamanın olmadığı öğrenildi.
Bursa’da göstericilerin saldırdığı Hasan Ali Yücel İlkokulu ile Fatih Sultan Mehmet Ortaokulu’nun camları kırılırken, güvenlik kameralarının da hasar gördüğü bildirildi. Gösterilerde Gaziantep’teki bir okul da hedef alındı.
MARDİN’DE 5 OKUL KULLANILAMAZ DURUMDA
Mardin’de 36 okula saldırı düzenleyen eylemciler, 5 okulu kullanılamaz hale getirdi. Kentin bazı ilçelerinde okulların tatil edildiği belirtildi. Mardin Milli Eğitim MüdürüMevlüt Kuntoğlu, hasar gören eğitim kurumlarında hasar gören okullarda onarım çalışmalarına başlandığını belirtti.
Muş’taki gösterilerde ise 6 okul hedef alınırken, bu okulların tamamı kullanılamaz hale geldi. Saldırıya uğrayan Bulanık İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü binası da ağır hasar gördü.
İSTANBUL’DA 11 OKUL
İstanbul’daki eğitim kurumları da IŞİD bahanesiyle düzenlenen izinsiz gösterilerin hedefi haline geldi. Valilikten alınan bilgiye göre, kentteki 11 okul eylemcilerin saldırısına uğradı. Bu okulların bazılarında hasarın büyük olduğu bildirildi.
IŞİD’i bahane eden göstericilerin çıkardığı olaylarda, Bingöl’e bağlı Karlıova ilçesindeki Karlıova İmam Hatip Anadolu Lisesi, Karlıova Halk Eğitim Merkezi ve 11 Mart İlkokullarının camları kırıldı. Söz konusu okullar, hasarın giderilmesinin ardından eğitim-öğretime açıldı.
Hakkari’deki eğitim kurumları da eylemcilerin hedefleri arasında yer buldu. Kent merkezinde 4, Yüksekova’da 17, Çukurca’da 5 ve Şemdinli’de 2 olmak üzere 28 okulda hasar meydana geldi. Ayrıca Yüksekova ilçesinde kaymakamlığa bağlı etüt merkezi ile kültür merkezine de zarar verildi. Çukurca ilçesinde ise halk eğitim binası tahrip edildi.
Siirt’te 13 okul ve 2 halk eğitim merkezi binasına saldırıda bulunuldu.
Siirt Milli Eğitim Müdürü Fethi Suay, kent merkezindeki Hürriyet Ortaokulu, Akşam Sanat Okulu ve Halk Eğitim Müdürlüğü ile bir anaokulu binasının kullanılamaz hale geldiğini söyledi.
VAN’DA 18 EĞİTİM KURUMU HEDEF ALINDI
Van’da IŞİD bahanesiyle düzenlenen izinsiz gösterilerde 18 eğitim kurumu hedef alındı. İl genelinde bazı öğretmenevi, kültür müdürlüğü ve milli eğitim müdürlüğü binaları da tahrip edildi.
MÜZE VE KÜTÜPHANELERE DE SALDIRI
Öte yandan gösterilerde eğitim kurumlarının yanı sıra Diyarbakır, Siirt ve Muş’un Varto ilçesindeki kültür kurumları da eylemcilerin hedefi oldu.
Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki Ziya Gökalp Müzesi, 7 Ekim’de molotofkokteylleri ile yapılan saldırıda çıkan yangın sonucu kullanılamaz hale geldi. Saldırıda ayrıca müzenin envanterinde bulunan 20 eser çalındı, çok sayıda kitap yandı.
Siirt’te ise molotofkokteylleri ile yapılan saldırının ardından çıkan yangında 3 katlı İl Halk Kütüphanesinin zemin katında bulunan arşiv, çocuk ile engelliler bölümleri hasar gördü. Büyük bölümü kullanılamaz hale gelen kütüphanenin 1964 yılından bugüne kadarki tüm arşivi kül oldu. Kütüphanedeki 58 bin kitabın yüzde 80′i ise kurtarıldı.
Muş’un Varto ilçesinde ise bünyesinde 190 kişilik çok amaçlı salon, kütüphane, sergi salonu, atölyeler ile idari ve teknik mekanlar bulunan kültür merkezi de saldırılardan büyük zarar gördü. [Ulusal Ajans Haber Merkezi // Ulusal Haber]
Yakılan, yıkılan ve kalleşçe kundaklanan Diyarbakır Ziya Gökalp Müze’sini söndürmek için yöre halkının yardım ettiği söyleniyor!..
DİYARBAKIR'da olaylar sırasında göstericilerin molotof atarak yakıp tahrip ettiği Ziya Gökalp Müzesi'ndeki yangını çevredekilerin söndürmek için seferler olduğu ortaya çıktı.
Diyarbakır'da IŞİD'in Kobani'ye saldırılarını protesto gösterilerinde çıkan ve 12 bireyin ölümü ile şehirde sokağa çıkma yasağına kadar giden olayların başladığı 6 Ekim gecesi merkez Sur İlçesi'nde bulunan Ziya Gökalp'in doğduğu ve daha sonra müze biçimine getirilen evi de amaç oldu. Ziya Gökalp Müzesi, yüzleri maske ile kapalı göstiriciler sebebi ile molotof atılıp yakılırken içindeki 20 tarihsel yapıt çalındı, eşyalar tahrip edilerek kullanılamaz bir vaziyete getirildi.Kapılarına kilit vurulan Ziya Gökalp Müzesi'ne yapılan saldırıya Şahit bulunan mahalle sakinleri iri korku yaşadıklarını dile getirdi. Bir görgü şahidi bulunan molotofların sebep bulunduğu yangının müzenin etrafını sardığını yangın esnasında göstericilerin ellerinde kimi heykellerin bulunduğunu bu heykelleri de yere atarak kırdıklarını gördüklerini söyledi. Yangın esnasında itfaiyeyi defalarca aradıklarını lakin itfaiyenin vakalar sebebiyle alana gelemediğini belirten görgü tanıkları, yangına kendilerinin müdahale ettiğini belirtti. İsmini eda etmek istenmeyen bir şahıs şunları anlattı:'Cadde başında vakalar sürüyordu. Balkonlardan vakaları olup biteni izliyorduk. Bu sırada müzeden gürültü sesleri geldi. Bir grubun müzenin arasında olduğunu gördük. Her şeyi yerlere atıp parçalıyorlardı. Birden içeriden bir alev yükseldiğini gördük. Göstericilerde ellerinde heykel şekli şeyleri alarak çıktı. Bazılarını yerlere attılar. Alevler daha yeni başlamıştı. Herkes itfaiyeyi aradı. Ama itfaiye vakalar sebebiyle gelemiyordu. Biz de tüm komşular toplandık kova ve hortumlarla kendi çabamızla söndürmeye çalıştık. Ama yetişemiyorduk. Yangın bir anda büyüdü ve yandaki apartmanlara da sıçramaya başladı. Herkes seferber oldu lakin söndüremedik.'Olayın peşinden Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, önceki gün yaptığı açıklamada müzeden 20 tarihsel eserin çalındığını aşırı sayıda tarihsel kitabın da yakıldığı belirtmişti.
(Gazeteler_Ajanslar & cesurgazete@gmail.com)

21 Ağustos 2014 Perşembe

TARİHİN KAYDETTİĞİ "EN BÜYÜK VATANA, MİLLETE VE DEVLETE İHANET" BU CÜRÜM OLACAKTIR!.....

Gündemi sarsacak iddia!..
Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’ndaki 49 personeli rehin alan IŞİD'in, fidye olarak Süleyman Şah Türbesi’ni istediği, hükümetin de bunu kabul ettiği ileri sürüldü.
Irak Şam İslam Devleti IŞİD'in, Musul Konsolosluğu'nda rehin aldığı 49 personeli serbest bırakma karşılığında, Türkiye'nin yurtdışındaki tek toprağı olan 928 yıllık Süleyman Şah Türbesi'ni istediği ve hükümetin de kabul ettiği öne sürüldü.
Taraf'tan Hüseyin Özay'ın haberinde yer alan iddiaya göre, Kuzey Irak ve Suriye'de gerçekleştirdiği kanlı eylemlerle tüm dünyanın tepkisini çeken IŞİD, Ankara'yı köşeye sıkıştırdı. Yaklaşık iki buçuk ay önce Türkiye'nin Musul Konsolosluğu'ndaki 49 personeli rehin alan IŞİD, bunların serbest bırakılması karşılığında 928 yıllık Süleyman Şah Türbesi'ndeki Türk askerlerinin çekilmesini istedi. IŞİD militanları ile çatışmak istemeyen Ankara ise çekilme teklifini değerlendirmeye aldı. Ancak çekilme konusunun kamuoyuna nasıl açıklanacağı konusunda formül aranıyor. Başbakan Erdoğan, Mart ayında yaptığı açıklamada, IŞİD'in Süleyman Şah Türbesi'ne saldırması halinde ''gereğinin yapılacağını'' ifade etmişti.
Taraf'ta yer alan habere göre Ankara'daki İŞİD pazarlığının perde arkası şöyle:
IŞİD'in yeni talebiyle 49 elçilik personelinin rehin alınmasıyla ilgili kriz farklı bir boyut kazandı. Daha önce, rehineler karşılığında Türkiye'den para, silah talebinde bulunan IŞİD, bu kez gözünü, Türkiye'nin kendi sınırları dışındaki tek toprağı olan, Suriye'deki Süleyman Şah Türbesi'ne dikti.
Üç hafta süre verildi
Taraf'ın hükümet kaynaklarından edindiği bilgiye göre, Suriye'de hakimiyet sahasını genişleten IŞİD, 49 rehinenin serbest bırakılması karşılığında Suriye'nin Halep kentine bağlı Karakozak Köyü sınırları içinde yer alan Süleyman Şah Türbesi'nin üç hafta içinde boşaltılmasını istedi. IŞİD, boşaltılmaması halinde türbeye saldırıda bulunabileceklerini de belirtti.
Genelkurmay'a talimat
IŞİD ile bir çatışmak istemeyen AKP Hükümeti, Süleyman Şah Türbesi'nin boşaltılmasına yeşil ışık yaktı. Hükümet bu konudaki kararını Genelkurmay Başkanlığı'na iletti. Ancak bu talimat, Genelkurmay'a IŞİD'in talebi olarak aktarılmadı. Hükümet, IŞİD'in Süleyman Şah Türbesi'ne olası saldırı ihtimaline karşılık, türbenin boşaltılması gerektiğini Karargah'a iletti. Genelkurmay da, hükümetten gelen talimat üzerine, çekilme için bir ön hazırlık yaptı. Ancak çekilme işlemi henüz başlamadı. Kamuoyuna da, olası bir çatışmanın önlenmesi için boşaltıldığı yönünde mesaj verilecek.
Osman Gazi'nin dedesi yatıyor
İŞTE BU, O EKİP
Ceberkalesi, Süleyman Şah Türbesi ve Süleyman Şah Saygı Karakolu'nun bulunduğu arazi, Türkiye'nin kendi sınırları dışında sahip olduğu tek toprak parçası. Sözkonusu bölge Halep'te yer alıyor. Türbede, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk padişahı Osman Gazi'nin dedesi ve Ertuğrul Gazi'nin babası olan Süleyman Şah'ın ve iki askerinin mezarları bulunuyor. 20. Zırhlı Tugayı 3. Hudut Alay Komutanlığı Hudut Taburuna bağlı askerler tarafından korunan türbe, Ankara Antlaşması ve Lozan Antlaşması gereğince Caber Kalesi ve türbe müştemilatı ile beraber Türkiye toprağı olarak kabul edildi. Türkiye bugüne kadar toprağını bayrağını çekerek ve muhafız bulundurarak korudu. 13 Mart 2014'te türbenin bulunduğu bölge IŞİD'in kontrolüne geçti. 20 Mart 2014'te IŞİD, YouTube üzerinden yayımladığı bildiride üç gün içinde boşaltılmadığı taktirde türbeyi yerlebir edecekleri tehdidinde bulundu. TSK bölgeye araç ve bordo bereli asker gönderdi.
Erdoğan, ''Gereği yapılacak'' demişti
çiller'in emanetçisi
Recep Tayyip Erdoğan, 25 Mart 2014'te Süleyman Şah Türbesi'ne yönelik tehdit ile ilgili soruya şöyle cevap vermişti: ''Böyle bir yanlışlık olacak olursa gereği neyse yapılacaktır. Bu topraklar bizim toprağımızdır. Bu topraklarda yapılacak bir saldırı aynen Türkiye'ye yapılmış bir saldırıdır.'' Erdoğan'ın halefi olarak gösterilen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise konu hakkında şunları söylemişti: ''Herkes bilir. Suriye rejimi de, alandaki bütün gruplar da bilmelidirler ki; Türkiye topraklarına herhangi bir şekilde söz konusu olabilecek bir yanlış yaklaşım veya müdahale, cevabını, mukabelesini görür ve oradaki Mehmetçiklerimizin güvenliği, bizim için 75 milyon vatandaşımızın güvenliğidir. O bakımdan her türlü tedbir alınmıştır. Şu anda durum orada stabildir, yani bir hareketlilik görülmüyor.''
REF: ©DHA_ GAZETEPORT, www.gazeteport.com.tr, Güncelleme: 21.8.2014 10:23

5 Ağustos 2014 Salı

YURTDIŞI SEÇMENLERİNE ZORLUK, HAKSIZLIK; ZULÜM VE İŞKENCE "SKANDALLI ve FİYASKOLU BİR SEÇİM"

YURT DIŞI SEÇMENLERİNE ZORLUK, HAKSIZLIK; ZULÜM VE İŞKENCE
"SKANDALLI ve FİYASKOLU BİR SEÇİM"
Anasayfa & Özel Röportajlar
YURTDIŞI SEÇMENLERİNE ZORLUK, HAKSIZLIK; ZULÜM VE İŞKENCE
"SKANDALLI ve FİYASKOLU 'Cumhurbaşkanlığı' BİR SEÇİM"
Tarih : 2014.08.04  19:16:14 
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin neden Konsolosluklarda değil de yalnızca 7 merkezde yapıldığını Merkel'e bir mektupla sorarak gerçeği ortaya çıkaran Remzi Uysal, Elbe Express'e konuştu. [Söyleşi: Mehmet Atak / Hamburg-Elbe Express]
Almanya'nın Schleswig- Holstein eyaletindeki Lübeck kentinde yaşayan ve 19 Mayıs Türkiye Gençlik ve Halk Kültür Derneği (TÜRGEM) Lübeck’in uzun yıllardır başkanlığını yapan eğitimci Remzi Uysal'ın, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin her Başkonsolosluk bölgesinde yapılmayıp da, T.C. vatandaşı seçmenlerin yüzlerce kilometrelik uzaklıktaki şehirlere gitmek zorunda bırakılması konusunda Almanya Başbakanı Merkel'e yazdığı mektubu ve aldığı cevabı  Elbe Express'te yayınlamıştık.
2006’da oy hakkı için dava açmıştım
Kendisine yönelttigimiz "Bu seçim üzerinde neden bu kadar duruyorsunuz, yurtdışından oy verme sizin için neden bu kadar önemli?" sorumuza Remzi Uysal şu yanıtı verdi: "TÜRGEM’i kurduğumuz 1989 yılından bu yana -yurtdışından oy verme konusu kuruluş amaçlarımızdan biri idi. Ben bu konuda 27 Aralık 2006 günü ankara 13. İdare Mahkemesinde "Yurtdışından Oy Hakkı" için bireysel dava açtım. Bu olay Türk siyasi tarihinde bir ilk idi. Bu nedenle konu halen de en önemli çalışma alanımızı kapsıyor."
Seçimlere katılımın düşük olması tam bir fiyasko
"Seçimler niçin 13 Başkonsolosluk bölgesinde yapılmıyor ?" sorusuna muhatap olan yetkililerimizin, "Bu bizim elimizde değil, Alman hükümetinin takdiridir. Seçim güvenliği nedeniyle bu karar alınmıştır" şeklindeki cevaplarından sonra, Merkel'in Remzi Uysal'a gönderdiği mektupta "7 merkezde sandık kurulmasını bizden Türkiye Hükümeti istedi" demesi, Türkiye açısından  tam bir skandal olarak nitelendirilirken, ilk tur seçimlere katılımın oldukça düşük seviyede olması ise tek kelimeyle fiyaskoydu.
Yurt dışında yapılan ilk tur Cumhurbaşkanlığı seçimleri dün  sona erdi ama, anlaşılan, bu sıcak Ağustos günlerinde yüzlerce kilometrelik yolu göze alamayan T.C. vatandaşları, "Seçim benim neyime" diyerek, işlerine güçlerine bakmışlar veya gölgelik yerlerde dinlenmeyi tercih etmişlerdi. Çünkü katılım beklenenin de çok altında kalmış bulunuyor. Yurtdışı Türkler´den sorumlu Devlet Bakanı sayın Emrullah İşler, YSK´nun uyguladığı bu randevu sisteminin çok katı olduğunu ve bu randevulu seçim sistemi ile yurtdışından oy kullanan vatandaşlarımızın katılımlarının 231 bin civarında kaldığını bugün (04 Ağustos) sabah haberlerinde açıklamış bulunuyor.
Bu konuyu ileriki günlerde detaylarıyla sizlere aktaracağız.
SKANDALI BİR MEKTUPLA ORTAYA ÇIKARAN REMZİ UYSAL ELBE EXPRESS'E KONUŞTU
Lübeck  „19 Mayıs Derneği“ (TÜRGEM) Başkanı Remzi Uysal, siyasi partilerin, anlı şanlı çatı derneklerinin, işadamları ile meslek temsilcilikleri, dini kurumlar ve gençlik teşkilatlarının aklından geçirmedikleri bir konuyu, medeni cesaretini de kullanarak bir mektupla Başbakan Angela Merkel'e sordu ve beklediği cevabı da 22 gün içinde aldı.
Olayın teferruatını, Uysal'la yaptığımız söyleşiden takip edelim:
- Sayın Uysal, bu mektup girişiminizden dolayı sizi kutluyoruz. Sayın Başbakan Merkel'e bu mektubu ne amaçla yazdınız ?
- Bazı temsilcilerimiz ve yetkililerimizin "7 Seçim Merkezi" konusundaki açıklamalarını inandırıcı bulmadım ve emin olmak istedim.
- Ne gibi açıklamalar?
- 3 Temmuz'da Hamburg Başkonsolosluğu´muzun verdiği iftara katılan Berlin Büyükelçimiz Sayın Hüseyin Avni Karslıoğlu'na "Niçin yalnızca 7 bölgede seçim sandıkları kuruluyor ?" diye sorduğumda, bana "Emniyet tedbirleri yönünden Almanya böyle istiyor" dedi. Kuzey Almanya İslam Toplumu'nun (BIG) iftar yemeğinde ise, benzer soruyu yönelttiğim Berlin Hükümetinin Uyum Bakanı Aydan Özoğuz da "fazla masraf oluyor" şeklinde bir cevap verdi. Aynı zamanda 18 Temmuz günü Hamburg Başkonsolosluğumuzda da Hamburg ve Schleswig-Holstein Eyaleti Türk dernek başkanları ile de yapılan Cumhurbaşkanlğı Seçimi konusunda yapılan bilgilendirme toplantısında da aynı konu gündeme getirildiğinde de aynı yanıtlarla karşılaştık.  Görüldüğü gibi, aynı mahiyetteki soruma karşı 2 değişik cevap almıştım.
- Ne tür bir mektupla yolladınız; normal mektup mu, taahhütlü mü, yoksa daha pahalı olan iadeli taahhütlü mü ?
- Normal mektup şeklinde gönderdim. Zaten Sayın Merkel'den bana gelen de normal mektup olarak gönderilmişti.
Almanya’da "Cevap verme" uygulaması var!
 - Peki cevap alıp alamama konusunda bir tereddüt yaşadınız mı ?
 - Kesinlikle hayır ! Çünkü Almanya'daki bürokrasi sistemini 30 yıldır çok iyi bilenlerden biriyim. Çünkü ben de bu ülkenin bürokrasi alanında tam 30 yıl çalışmış biriyim. Gerçekten de bu konularda çok sağlıklı işleyen "cevap verme" uygulaması var bu ülkede.
- Kaç gün sonra mektubunuz yanıtlandı ?
- Ben mektubumu 6 Temmuz 2014 günü yazıp postaya verdim. Cevabı ise
28 Temmuz'da, yani 22 gün sonra yazılmış. Normalde en geç 15 gün içersinde cevaplanır ama o sıralarda Sayın Merkel'in italya`da tatilde ve seyahhatte olması, işlerinin çok yoğun olması ihtimali sebebiyle bu geçikme yaşanmış olabilir. Kendilerine çok teşekkür ediyorum.

 Mektubu okuyunca allak bullak oldum!
- Mektubu alınca, o anda neler hisettiniz ?
- Çok mutlu oldum. Mektubun içeriği konusunda çok meraktaydım. Hemen en yakın bir kafeteryaya giderek kendime siyah bir kahve ısmarladım ve mektubu açarak, yavaş yavaş okumağa başladım. "7 merkezde sandık kurulmasını Türk hükümeti istedi" cümlesini okuyunca, bir anda kafam allak bullak oldu. Türk makamlarının gözlerimizin içine baka baka yaptıkları yanlış açıklamalar kulaklarımda çınladı ve sanki beynime kan sıçradı. Bir süre öylece kaldım.
- Kafanızı toparladıktan sonraki düşüncelerinizi de yansıtır mısınız ?
- Hem sayın Başbakanın talimatı tarafından mektubuma cevap verildiği, hem de Alman yetkililerin vatandaşın sorunlarına ilgi gösterip olumlu şekilde yaklaşımları, kısacası onları vatandaş yerine koymalarından dolayı çok çok sevindim.
Ama aynı anda da, her kademedeki Türkiye temsilcilikleri ve bazı politikacıların kandırmaca sözleri ve bahana yaratmalarından dolayı müteessir oldum. AKP hükümetinin yurtdışındaki vatandaşına kumpas kurmuş olmasından dolayı üzüldüm.
CHP bu seçimde pasif kaldı!
- Sizce niçin böyle bir yola başvuruldu ?
- AKP adayına oy vermeyecek seçmenlerin 7 bölgede sandık kurulması sebebiyle oy kullanmaya gitmekten caydırılması gibi bir mantık akla geliyor. Bu kararın alınmasında da AKP'ye göbek bağıyla bağlı kuruluşların ve de ihtimal yapmış olduklarını düşündügüm bir kamuoyu araştırmasının da etkili  olduğu düşünülebilir.
 - Sayın Uysal, sizin mektubunuz olmasa belki de açığa çıkmayacak bu "7 bölge isteği" konusunda Türkiye'deki muhalefet partilerinin ve onların yurt dışı bağlantılarının hiç sesleri çıkmadı gibi.. Özellikle de Almanya'daki CHP Birlikleri de belirgin bir araştırma yapıp, tavır koymadı. 2015 Şubat'ında da Genel Seçimler var. Ne diyorsunuz ?
 - Evet, "7 Sandık Merkezi" konusunda muhalafet partilerimiz ve Almanya'daki yandaş Sivil Toplum Kuruluşları maalesef pasif kaldılar. Kendi içinde bile asgari müştereklerde birleşemeyen çok horozlu ve sabahı erken yapan bir kümes hüviyetindeki CHP, yurt dışındaki bu ilk seçimimizde ne yazık ki pasif kaldı. Önümüzdeki seçimler için yeni bir yapılanma şart olmuştur.

15 Temmuz 2014 Salı

Hüseyin Hakkı KAHVECİ'den; TÜRKİYE'Yİ SARSACAK KİTAP!!!...

Kahveciden, "Türkiye’yi sarsacak" kitap!!!...
21.Yüzyılda seçimler meşru gerçekleşti mi?
Hüseyin Hakkı Kahveci’nin yeni kitabı "Yüzyılın hilesi sandıktaki hülle" TOGAN yayınlarından çıktı.
Türkiye'nin son on iki yılında gerçekleşen seçimleri inceleyen Hüseyin Hakkı Kahveci, seçimleri ve siyasi partilerle beraber iktidar meşruiyetini tartışmaya açtığı kitabı, 18 Temmuz Cuma günü aynı anda AVRUPA VE TÜRKİYE'de kitapçılarda satışa çıkacak. Kitap SANDIKTA HÜLLE VE MEŞRUİYET tartışmalarını beraberinde getirirken seçim güvenliği bundan sonra tüm siyasi partiler tarafından daha dikkat çekici bir konu olacak.
Kitap, Türkiye ve Avrupa’da onlarca seçkin kitapevlerinin raflarında 18 Temmuz’dan itibaren yerini alacak. “Yüz yılın hilesi sandıktaki hülle” kitabını satan kitapçılar ise; D&R, Babil, Vatan Kitap, İdefix, Prefix, Pandora, Yem Kitap, Kitap Denizi, Kitap Ağacı, Yazarlar, Kibo, Kuzey Kitapevi, Simurg, Osen Kitap, hepsi burada.com, Kitap kitaba gibi birçok ünlü kitapevi raflarında yer veriyor.
KİTABIN TANITIM BÜLTENİ ŞÖYLE:
Zaruret hâsıl olunca hülleyle iktidar olursan, muktedir olamazsın. AKP 21.Yüzyılın başında Türkiye Cumhuriyetine hükümet eden parti olarak iktidara geldi. Mühim olan “iktidar olmaksa” her şey mubah… Aklınıza ne gelirse, Demokrasi tramvayına binildi mi inmemek gerekiyordu. Her seçim AB normları, o yasaları bu yasaları adı altında AKP'ye kanun kılıfıyla kazandırılan seçim ortamı yaratıldı.
BİZ BU FİLMİ 12 YIL’DIR SEYREDİYORUZ
Biz bu filmi 12 yıldır seyrederken, 30 Mart gecesi film koptu. Her şey o kadar aleni yapılıyordu ki geçmişe dönüp bakınca şu soruyu sormak gerekiyor 2002-2014 yılları arasında yapılan tüm seçim ve referandumlarda 30 Martta yaşanan şaibe ve hilelerin hiç birisi yaşanmadı mı? 
EVET, SANDIKTA HÜLLE VAR
Bu kitapta yaşanıp yaşanmadığını ele aldık. Anladığımız şu ki sandıkta hülle var. Türkiye'de seçimlerde hile ve şaibe yaşandığına artık Türkiye'nin %50sinden fazlası ve bunun yanında tüm Dünya ABD, AB, NATO ve diğer birçok ülkenin uzmanları inanıyor. Bizde bu hilenin, şaibenin izlerini takip ettik.
TÜRKİYE İÇİN ADALET
Türkiye’de seçimler bu kitaptan sonra daha adil yapılacak. Seçimlerde yaşanması muhtemel birçok hile, hülle bundan sonra yapılamayacak. Dönüp geriye baktığımız zaman hiçbir şey için geç değil.

25 Haziran 2014 Çarşamba

Devletin malı deniz; Hırsızlık, yolsuzluk, sahtecilik yapan mutlaka domuzdur!...

FLÂŞ HABER: AHTAPOT YAPI !..
Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur. (Av. Ömer Kibar)‏

ENGİN KÜLTÜR GRUP AHTAPOT YAPI. (15.06.2014- 25.06.2014 Haber Dizisi)
"Sultangazi  Belediyesi'nce zincirleme şekilde üretildiği iddia olunan, içerik itibariyle gerçeğe aykırı "sahte resmi belgeler" ve bizzat imzalayanlar tek tek, detaylı ve izahlı bir şekilde, kamuoyunda yayınlandığında; birilerinin (!) neresi açıkta kalacak" diye düşünmek bile istemiyorum!… şeklinde, haber ve belgeler yayınlamıştık…
Söz konusu Belediyenin tapu-imar uygulamalarından kaynaklı kesintisiz mağduriyetler, sadece bizlerle sınırlı olmayıp, binlerce kişinin mağduriyeti söz konusudur. Toplumsal bir yara haline gelmiştir. Oluş şekli ve seyrine göre; bu yolsuzlukların yine Belediye bünyesinden ya da başka kamu birimlerinden, işbirliği içinde gerçekleştiği yönünde bulgular söz konusudur.
Haber dizimizde, öncesinde vurguladığımız belediye birimlerindeki iddia konusu usulsüzlüklerin“AHTAPOTUN KOLLARI”  gibi birçok yere uzandığına dair somut belge ve bilgileri sunmaya devam ediyoruz…
YOLSUZLUĞUN  BELGESİ
Ekte sunduğumuz belgede görüldüğü gibi delil üretme çabaları hiçbir kural ve yasa tanımadan yürütülüyor. Sultangazi  Belediye Başkanlığınca HİLE ’ye dayalı belgeler;
*  Üretiliyor
*  Kullanılıyor
*  Bu işe uygun elemanlar atanıyor.
*  Hayali   Kamulaştırma  yapılıyor.
Kamulaştırma Kararı olmadığı halde, kamulaştırma varmış gibi  düzmece  işlemlerle, resmi yazı düzenleniyor. Ekte sunduğumuz belgede görüleceği üzere;  İmar ve Şehircilik Müdürü, Hukuk İşleri Müdürlüğüne   “ Kamulaştırma ”  konulu müzekkere yazıyor. “HAYALİ KAMULAŞTIRMA ” nın hiçbir belgesini hiçbir makama sunamıyorlar. Bu ibret verici olay, belediye adına utanç verici durum olarak nitelendirilebilir…
GİZLENEN KONUT İMARI
Yazının düzenlendiği 07.04.2010 tarihinde müvekkilin parselleri; KONUT imarlıdır.Bu nedenle yasal olarak kamulaştırma olanağı da YOKTUR.Başkan Cahit Altunay, “ bu parsellerin hiçbir zaman konut imarlı olmadığını” resmi olarak yazmıştır.Yaptığı açıklamalarla yanıltıcı faktör etkisi yaratmaya çabalamasındaki AMAÇ nedir  ?
 Kısa bir süre sonra, bu parsellerin konut imarlı olduklarının resmi belgelerini de yayınlayacağız…
KANUNSUZ ÖDEME
Haksız ve usulsüz ödemeyi yapan Gaziosmanpaşa Belediye eski Başkanı Erhan Erol hatalıdır.Ama olayları 2010 tarihinden bu güne kadar vahim şekle getiren Cahit Altunay ‘dır.Ödenen paranın KAMU ZARARI oluşturduğu açıkça görülmektedir.
Vatandaş resmi olarak defalarca başvurup, “bu para ve belgeler usulsüz,  kamulaştırma yok, yasal olarak faiziyle birlikte PARAYI GERİ ALIN”  diyor, Hazineye davayı ihbar ediyor ayrıca sorumluların ve gerçeklerin ortaya çıkması için büyük çaba sarf ediyor… Ama nafile, yine Suç Var Suçlu Yok… Hazinenin zararı halen devam ediyor…
Ayrıca, vatandaş suç duyurusunda bulunuyor,  Başkan Erhan Erol da suç duyurusunda bulunuyor. Tüm bunlara karşın Cahit Başkan sadece SEYREDİYOR ve bizler hakkında haksız ve mesnetsiz suç duyurularında bulunuyor… Tüm bunların, gerçeklerin ortaya çıkmaması adına SİNDİRME amaçlı olduğu kanaatindeyiz.
Yolsuzlukları ortaya çıkarmak isteyen bizler, hak arayınca Günah Keçisi  mi  ilan edildik?
Bu durumda KASAYI en iyi kim koruyor?
Cahit Altunay sahte belgelere dayanan usulsüzlükleri “Gaziosmanpaşa Belediyesi yaptı, bizimle zerre kadar ilgisi yok”  diyerek, bu vahim duruma KAYITSIZ kalmaya devam etmektedir.
Ödeme ve devirlerde yapılan hileler, bireysel değil MERKEZİ planlama konusudur.
Cahit Başkanın en büyük sorumluluklarından biri de; Devir, Tasfiye, Paylaştırma Komisyonu Kararıyla, BÜTÇE hesaplarının ve Borç-Alacak devirlerinin teftişini yaptırmamasıdır. Tüm bunları, zamanında sorunlar büyümeden Sayıştay Denetimine tabi tutsaydı, Müfettiş çağırsaydı hukuka aykırı işlemler ve Hazine zararı açıkça görülecekti. Bizim gibi vatandaşlar da bu derece mağduriyet yaşamayacaktı.
YOLSUZLUK, SAHTECİLİK
Kamu kaynaklarının bazı özel kişiler yararına kanunsuz olarak kullanılması da Sayıştay’a göre Uluslararası Yolsuzluk ve Sahtecilikle Mücadele Rehberi kapsamındadır. Artık bu aşamada iyi niyet ve kötü niyet iddiaları da değerlendirilemez.
ÖZEL ATAMA 
Tüm usulsüzlüklerin Gaziosmanpaşa belediyesinde gerçekleştirildiğini iddia etmesine karşılık,  daha önce bu belediyede Başkanlık Fiyat Takdir Komisyonu gibi  AKÇELİ  işlerin olduğu bir birimde, bürokrat olarak görevli  M. Erdönmez ’i kadrosuna alarak Teknik Başkan Yardımcısı olarak atamıştır.(http://www.sultangazi.bel.tr/kurumsal.aspx?KATID=93&tur=5&per_ID=1084)
İkinci kez başkan seçildikten sonra Cahit Altunay’ ın,  Bürokrat Başkan Yardımcısı olaraközelikle bu şahsı ataması , dikkat çekici ve endişe verici değil midir ?  Kritik bir görevdir, teknik hususların tüm çözümünde vatandaşlar direkt olarak bu şahsa yönlendirilmektedir. Rasyonel bir çözüm üretmeyen bu şahsın ataması ne derece adil ve etiktir?  Önceki başkan Erhan Erol’un usulsüz talimatıyla, yetkisiz olarak belgeler düzenleyip imzalamıştır. Acaba bu belediyede de aynı şekilde başkan Cahit Altunay’ın TALİMATIYLA yetkisiz olarak belgeler düzenleyip hukuka aykırı işlemleri mi tamamlayacak ? (Aşağıda izah olunan evrakta olduğu gibi..)
Ekte sunulan Takdir Komisyonunun Hesap Tutanağında eski 539 sayılı parseli kapsayan bir düzenleme yapılmıştır. Müvekkilin bu parselle uzaktan ve yakından bir ilgisi yoktur. Benzer mahiyetteki içerik itibariyle sahte belgeler mahkemeye dahi sunulmuştur.Ne yazık ki bunu düzenleyenlerden biri M. Erdönmez ’ dir. Müvekkil adına bu durumları resmi birimlere görevim gereği sunduğumda, belediye tarafından müfteri ilan edilip, hak arayamaz duruma getirilmek isteniyorum…
 Sayın Başkan: Vatandaş yanıltıldığı algısına kapılırsa, bu kamuya güven erozyonuna neden olur. Sorumluların tespiti ve Yargılanmak, hesap vermek ayıp değil; ama töhmet altında kalmak çok kötüdür!..
Söz konusu kanunsuz ÖDEME ve İMAR YOLSUZLUKLARI oluşumuna dair ciddi bulgular bu aşamada çok ilginç bir boyut kazanmış olup zincirleme haber dizimiz detaylı belgeleriyle devam edecektir. Bizi izlemeye devam ediniz... Gerçekler inatçıdır. Adalet Cesaret ister. Bizler, sadece gerçeğin ve Adaletin peşindeyiz!
Basına ve kamuoyuna saygıyla duyurulur.15.06.2014 Av. A.Ömer KIBAR
"Bir delille kırk alimi yendim, kırk delille bir cahili yenemedim" (Mevlana)
***
Not: Lütfen şayet içeriği bizim gibi onaylıyorsanız, bu metni tüm önemli sitelere ve ülkede düşüncesi ne olursa olsun NAMUSLU her insanın mailine ulaştırın
(REF//Kimden: Ahmet Ömer KİBAR <av.kibar3834@gmail.com
AHTAPOT YAPI!..  (Haber dizisi)
http://www.dokuzeylulgazetesi.com/haber-7256-akp%E2%80%99li_belediye%E2%80%99nin_imar_yolsuzlugu_ayyuka_cikti.html

20 Haziran 2014 Cuma

Mehmet Bozdemir, ‘Yeni Bir Siyasi Oluşum Şart Oldu’…

Mehmet BOZDEMİR
Mehmet Bozdemir: ‘Yeni Bir Siyasi Oluşum Şart Oldu’…
Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Mehmet Bozdemir, 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden sonra, ülkemizde yeni bir siyasi partiye ihtiyaçın açıkça ortaya çıktığını açıkladı.
Mehmet Bozdemir, AK Parti’nin 17 Aralık yolsuzluk operasyonunu örtmeye ve karartmaya çalışmasıyla şaibeli hale geldiğini, toplumda ayrışmalar ve kutuplaşmalar meydana getirdiğini ve Başbakanın kin ve nefret söylemlerinin, yargıyı itibarsızlaştırmaya çalışması karşısında, muhalefetin de yetersiz kalması ve güven vermemesinin, halkın da yeni bir siyasi parti arayışına yönelttiğini söyledi.
Mehmet BOZDEMİR
Mehmet Bozdemir(UHA) uhahbaerajansi.com’a gündeme ilişkin sorularını değerlendiren Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Mehmet Bozdemir, “Bugünkü siyasi yapı ülkemizin sorunlarını çözemediği gibi, toplumsal uzlaşmayı ve barışı sağlayamamış ve demokrasimizi geriye götürmüştür. Sadece gerginlikler yaratan, kendisi gibi düşünmeyenleri hain ilan eden ve ötekileştiren bu mevcut siyasi yapı, iktidarı ve muhalefeti ile çağın çok gerisinde kalmıştır”dedi.
Yeni olduğu iddiasıyla iktidara gelen AK Parti’nin, demokrasi konusunda diğer partilerin de gerisinde kaldığını belirten Başkan Mehmet Bozdemir, Ak Parti hükümetinin, yargıya müdahalesi, hukuk tanımazlığı, kin, nefret, cadı avı söylemleri ve eylemleri ile zihniyet olarak ortaçağ karanlıklarına doğru yelken açtığını ifade etti.
Mehmet BOZDEMİR
HALK'A VERİLEN SÖZLER TUTULMAMIŞTIR
Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Bozdemir, “Bu siyasi yapı, geçen seçimlerde halka söz verdiği halde demokratik ve sivil yeni bir anayasa hazırlayamamış, ülkemizi yıllardır darbecilerin hazırladığı anayasa ve hukuk sistemi ile yönetmeye devam etmiştir. Medyaya müdahalesi, twitter ve youtube’u yasaklaması, hatta son zamanlarda çıkardığı, Milli Eğitim, dershaneler, HSYK, MİT ve diğer yasalarla kazanılmış birçok haklarımızı, özgürlüklerimizi ve demokrasimizi geriye doğru götürmüştür” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin ilk defa medyası özgür olmayan ülkeler ligine düşürüldüğünü anlatan Mehmet Bozdemir, siyaset ve iktidar için birçok gönüllerin acımasızca yıkıldığını, toplumdaki kardeşlik ve dostluk duyguların zedelendiğini, hatta ailelerin içine dahi ayrılık tohumlarının ekildiğini, kamplaşmaların ve kutuplaşmaların da had safhaya ulaştığını bildirdi.
Mehmet Bozdemir, “Başta Suriye olmak üzere, Mısır, Irak, İran politikalarındaki yanlışlıklar ülkemizin dışarıdaki itibarını önemli ölçüde zedelemiştir. Her gün bir AB yetkilisi Türkiye’nin demokrasiden, özgürlüklerden ve AB normlarından uzaklaştığını ifade etmektedir. Yanlış dış politikalar Türkiye’yi dünyada yalnızlaştırmıştır” ifadesini kullandı.
Mehmet BOZDEMİR
BU SİYASİ YAPI TÜRKİYE'Yİ TAŞIYAMAMIŞTIR
Bu siyasi yapının Türkiye’yi taşıyamadığı gibi, Türkiye’nin de bu siyasi yapıyı artık taşıyamaz hale geldiğini söyleyen Demokraside Birlik Vakfı ve İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı Mehmet Bozdemir,. “Halkımızı demokrasi ve kutsallarımızla aldatan ve tamamen iflas eden bu siyasi yapıdan ülkemiz bir an önce kurtulmalıdır. Bu siyaset anlayışının ve zihniyetinin ülkemizde daha fazla tahribat meydana getirmeden iktidardan ve siyasi hayatımızdan uzaklaştırılması şart olmuştur. Bu da ancak ve ancak yepyeni bir siyasi oluşumla mümkün olacaktır. Bunu sadece yeni bir siyasi parti kurmak şeklinde düşünmek ve tasarlamak yanlış olur”diye kaydetti..
Mehmet BOZDEMİR
Mehmet Bozdemir, bu yeni siyasi oluşumun, bir siyaset seferberliği anlayışıyla bizzat halk tarafından yapılması gerektiğini ve “Siyaset; çıkar, rant, menfaat, makam ve şöhret için yapılan bir meslek olmaktan kurtarılmalıdır. Daha doğrusu siyaset bir meslek olmaktan kurtarılmalıdır. Çünkü siyaset meslek değildir. Siyaset, her meslekten başarılı olmuş ve iyi yetişmiş insanların, ülkenin ve insanlığın sorunlarına çözüm üretme sanatıdır” ifadesini kullandı.
ÇIKAR'A DAYALI SİYASET, İNSANI CANAVARLAŞTIRIR
Siyasetin çıkar için yapılmasının insanı canavarlaştırdığını, siyasetin sadece ülkemiz ve insanlığa hizmet için yapılması gerektiğine dikkat çeken Mehmet Bozdemir, ancak böyle bir zihniyet devrimi ile meydana gelecek yeni bir siyasi oluşumun, siyaseti yeniden yapılandırarak ülkenin demokratikleşmesi ve normalleşmesini sağlayabileceğini, bu yeni siyasi oluşumun nasıl olacağı, kimler tarafından yapılacağı, zor gibi görünse de bu kutsal ve büyük projeyi, basiret ve feraset sahibi büyük Yüce Millet’in başaracağına yürekten inandığını kaydetti. "Haber: Mehmet Bozdemir, İnsani Değerler Derneği & Demokraside Birlik Vakfı // Ref: (UHA) uhahbaerajansi.com"

11 Haziran 2014 Çarşamba

Duyarlı, onurlu, sorumlu ve soylu bir ses: "Bıçak kemiğe dayandı… Sabır taşımız çatlamak üzere… Ali YAVUZ; Kayseri Şube Başkanı"

TÜRKİYE
HARP MALÜLÜ GAZİLER
ŞEHİT DUL VE YETİMLERİ DERNEĞİ
 KAYSERİ ŞUBE BAŞKANLIĞI
Tacettin Veli Mahallesi Lalezade Caddesi. No: 3 (Kiçikapı Meydanı) 
Melikgazi / KAYSERİ

Değerli Basın Mensupları                       
"Yaralanmış tertemiz alnından uzanmış yatıyor; Bir hilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor" dizelerinde belirttiği gibi, bir hilal uğruna nice güneşler battı. Anaların kınalı kuzuları gençliğinin baharında vatan ve bayrak için hayatlarını seve seve feda ettiler. Cengâver delikanlılar vücutlarından parça verdiler, Gazi oldular... Uğruna Şehitler verdiğimiz, Gazi olduğumuz ay yıldızlı al bayrağımızın gönderden indirilmesi bardağı taşırdı artık...
Bıçak kemiğe dayandı…  
Sabır taşımız çatlamak üzere…
            Şehit kanı ile boyanmış, ay yıldızlı al bayrağımızın gölgesinde nefes alan ve huzurla yaşayan, ancak olmayan bir etnik ayrımcılığı sanki varmış gibi lanse ederek, ayrılıkçı düşünce ile bölücülük yapan nankör vatan hainlerine, zamanında taviz verilmesin, istenilen tavizlerin ardı arkası kesilmez, ülke bölünmenin eşiğine gelir, yılanın başını küçükken ezeceksiniz dediğimizde, bizi eleştirenler; " Şehit gelmiyor, analar ağlamıyor" diyorlardı...
            Bu anlayışla verilen tavizlerin de ardı arkası kesilmedi. Bitmek üzere olan bir çapulcu sürüsünden, yeni katılımlarla güçlenmiş, dünya kamuoyuna kendini tanıtmış, Devlet tarafından da tanınmış bir örgüt meydana geldi.
            Bölücü örgütün cüreti öyle bir noktaya geldi ki, ülke ve milletimizin varlığı ve bağımsızlığımızı temsil eden Türk Bayrağına bile el uzatır oldular.
            Hem de bir askeri birliğin tel örgü sınırlarını geçerek, gündüz gözü ile Türk Bayrağını gönderden indirebilme cüreti bu…
            Taviz vere vere hangi noktaya geldiğimizi görebiliyor musunuz? 
            Şehit kanı üzerine, gökteki ay ve yıldızın yansıması ile şekillenen ay yıldızlı bayrağımızı, bize emanet eden ecdadımızın huzur-u mahşerde yüzlerine nasıl bakacağız? 
            Güzel şeyler olacak diye imralı canisi ile müzakereye oturarak şehit gelmiyor diyerek, terör dağ yerine şehirlerimizde insanlarımızı tehdit etmeye başlamış huzursuzluk diz boyu olmuştur. Sokak gösterileri ile can taşıyan araçlarımız yakılıyor, ulaşımımızı sağladığımız yollara barikatlar kuruluyor. Türk milletini tahrike derek sokaklara çekmeye çalışarak ülkemizi iç karışıklığa sürüklemeye çalışmaktadırlar.
            Bu nankör Vatan hainlerine gereken cevap ne zaman verilecek veya ne bekleniyor? 
            Güneydoğuda yaşayan halkın da, artık bu bebek katili örgüte gerekli cevabı vermesi gerekiyor.  Tıpkı 15 yaşındaki çocuğu kandırılarak dağa kaçırılan annelerin feryadında olduğu gibi, gerçekleri fark eden herkesin bu örgüte karşı durması, bu ülkede Türk, Kürt, Laz, Çerkez vs. herkesin birlik ve beraberlik içerisinde yapabileceğini dünyaya haykırarak bu oyunu bozması gerekiyor. 
            Tavizci anlayışın iflas ettiğini açılım sürecini yönetenlerin de artık görmesi gerekiyor. Analar ağlamıyor söylemi ile süreç daha fazla işin içinden çıkılmaz bir hal almadan, Devlet büyüklerimizin derhal B planını uygulamaya koymalarını, bayrağa uzanan ellerin kırılmasını ve Mehmetçiğin kandile Türk Bayrağını dikmesini ümit ediyoruz. Kayseri, 09.06.2014
                                                                                                          Ali YAVUZ
Dernek başkanı

19 Mayıs 2014 Pazartesi

TC'NİN CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ

Milliyet yazarı Güneri Civaoğlu Çatı'nın Cumhurbaşkanı adayını Hasan Korkmazcan olarak açıkladı.


X FILES16 Mayıs 2014 Cuma - 19:42
YAZI BOYUTU: A A A

12 Mart Asker Muhtırası TRT 13.00 haberlerinde okunmuş. "Yüzde 50’nin üzerinde oyla iktidara gelen AP iktidarı bu muhtırayla noktalanıyor.Başbakan Süleyman Demirel ve arkadaşları görevlerini kurulacak asker yönetimindeki yeni hükümete bırakacak." Milliyet Gaztesinin duayen yazarı Güneri Civaoğlu ,Cumhurbaşkanı adayı olarak AKP dışında ki tüm partilerin ortak adayının HASAN KORKMAZCAN olabileceğini açıkladı.

Muhtemel Çatı adayı 
Hasan Korkmazcan
12 Mart Asker Muhtı-rası TRT 13.00 haberlerinde okunmuş.
Yüzde 50’nin üzerinde oyla iktidara gelen AP iktidarı bu muhtırayla noktalanıyor. Başbakan Süleyman Demirel ve arkadaşları görevlerini kurulacak asker yönetimindeki yeni hükümete bırakacak. 
Nihat Erim hükümetine...
O gün Millet Meclisi’nde muhtıra tam okunacak ki...
Sessizlik içinde bir ses yankılanıyor:
“Meclis kürsüsünde o muhtıra okunamaz...”
Mırıltılar...
450 milletvekili içinde tek itiraz...
Tek tepki...
Tek protesto.
Ses Hasan Korkmazcan’ın.
AP’den kopanların kurduğu Demokratik Parti Denizli milletvekilidir.
Mırıltılar uğultusunda bir kez daha tepkisini tekrarlar.
Fakat...
Zamanın ruhunda “emir, demiri keser...”
Demokrasiyi de.
Muhtıra kürsüden okunur.
Hasan Korkmazcan siyaset tarihimize bu dik duruşuyla şerefli bir sayfadır.
YA DİĞER MİLLETVEKİLLERİ?
Hep merak etmişimdir.
“Salonda bulunan 450 milletvekili birden ayaklansaydı.
O muhtıra Millet Meclisi kürsüsünden okunamaz.
Salonu terk ediyoruz.
Muhtıranın hükmü yoktur diye olayı protesto etselerdi.
Ne olurdu?”
..............................
12 Eylül darbesinden sonra 7’nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren’e sormuştum:
“Sizin yönetime el koyduğunuz gün dönemin Başbakanı Süleyman Demirel sizi ve bildiride imzası olan diğer komutanları emekliye ayıran bir kararnameyi imzalayarak, bakanlara da imzalatarak Cumhurbaşkanı vekili İhsan Sabri Çağlayangil’e gönderseydi...
AP Senatörü olan Çağlayangil çok büyük olasılıkla kararnameyi tereddütsüz imzalardı.
Hukuken emekliye ayrılmış olurdunuz.
Böyle bir durumda ne yapardınız?”
Hiç düşünmeden cevabını vermişti.
“Ok yaydan çıkmıştı artık.
Geriye dönüş yapmazdık.”
2014 ÇANKAYA 
ÇATI ADAYI
Siyaseti iyi bilen, güvendiğim dostlarla konuştum.
MHP’nin önerdiği ve CHP’nin de “varız” dediği ortak/çatı “Cumhurbaşkanı” adayı olarak Hasan Korkmazcan’ın adını telaffuz ettiler.
Hem CHP’nin, hem MHP’nin “çatıda ve tabanda” örtüşebilecekleri isimlerden biri.
Siyasette ağırlığı olan, demokrasiye cesaretle sahip çıkmış, hukuk kökenli, Meclis başkan vekilliği yapmış Hasan Korkmazcan adını bir kenara yazın.
Yıllar içinde ismi unutulmuş olabilir. Ama...
İki partinin arkasında olursa şu iletişim çağında kısa sürede güncellenir.
Belki...
“Yaş” durumu irdelenebilirse de Cumhurbaşkanlığı için 73 yaş sorun değil.
Demirel Cumhurbaşkanı seçildiğinde kaç yaşındaydı?
İnönü son Başbakanlığı yıllarında daha genç miydi?
Bülent Ecevit de öyle.
De Gaulle, siyaseten çökmüş, kaos içindeki Fransa için emekliliğini yaşadığı köyünden göreve çağırılmıştı.
O sırada 74 yaşındaydı.
5’inci Cumhuriyet Anayasası’nı bilim adamlarıyla birlikte yazmış, Fransa’da “seçimde istikrar, temsilde adalet” ilkesine uygun çift turlu seçimlerle yarı başkanlık sistemini hayata geçirmişti.
Kendisi de yıllarca başkanlık yapmıştı.
Bugün hâlâ Fransa onun dizaynıyla yönetilmekte.
.............................
Soma’daki kömür madeni faciası büyük üzüntüdür. Emek şehitlerimize rahmet, yakınlarına başsağlığı hastaneye kaldırılmış olan yaralı işçilerimize şifa ve şu satırlar yazılırken hâlâ madende mahsur durumdaki kardeşlerimiz için de en kısa zamanda sağ salim kurtuluş diliyorum...(PHA)